5 Aralık 2013 Perşembe

Kiramen Katibin ya da her ikiside.


Şarkılar, şiirler derken gece uzuyor. Gece uzuyor ve gün gecenin karanlığına doğuyor. Hiç utanmadan.
Mesela biri gelir der ki;
"Seni üzeceğimi nasıl düşünürsün?"
Takriben 8 saat sonra bir vazo nasıl kırılırsa bin yerinden öyle de kırar. Geçmiş olsun her şey biter böylelikle.
"Sözler önemli değildir" derdi sevdiğim bir arkadaşım. "Önemli olan davranışlardır."
Her şeyi söyleyebilir insanoğlu.
Bir kere olsun düşünmeden. Bir kere olsun gerçekten hissetmeden.
İnsanlar çünkü; ne çok konuşuyorlar Tanrım!
Kırıldığınız yerde biri çıkar "geçer" der, haklı.
Kimisi delip geçer, kimisi sus olur geçer, kimisi de öldürür - gider.
Siz ki bir anne nasıl öper yavrusunu bir bilseniz kendinizden utanırsınız. Bir annenin evladını reddettiği yerde sever kadınlar. Bu böyledir.
Herkes ağlarken gülmek de çok ayıptır. Bundandır medcezire tutulmuşluğumuz.
Bu arada unutmadan önümüzdeki cuma yağmur var mutlak rakı içmeli, içiniz.
Kelebekler kök saldı birkaç gündür içimde, kelebekler uçuyor bir kış günü, bilirsiniz bu da oldukça korkunçtur.
Umut öyle bir tohumdur ki toprağa düştüğü yerde filizlenir. Bir adam ise düştüğü yerde can verir.
Akşamüstüydü annemin elleri arasında can verdi o adam.
Annem unuttu ama ben her gün hatırladım yeniden. Marketten çıkmışlardı o anda yığılıverdi yere annem koştu yetişti. Hemşireydi ne de olsa zamanında...
Aldı adamın ellerini, ağzından kan geldi, yatıyordu yerde, insanlar çember oluşturmuştu.
Ve biz içindeydik çemberin. Zaten hiç dışında olmadık ki çemberin.
"Ambulansı arayın" diye bağırışmalar... bağrışmalar... fısıldayarak konuşsalar ya insanlar?
Sonra her şey yavaşladı, zaman durdu.
Ölüm ellerinin arasındaydı annemin, ağzından kan düşerken yere tek damlasında yutkundu oğlu.
Göz göze geldik, o yutkunurken.
"Bir rüyadayız değil mi?" diye soruyordu. Bir şey demesine gerek yok, biliyordum.
Elini tuttum; "Korkma, her şey düzelecek dedim." Ne büyük yalandı. Sırf bu yüzden ya kiramen ya katibin ya da her ikiside daha çok karaladı defterime, olsun.
Ambulans geldi, kalp masajı derken
3-2-1
Flaşh!
Azraille fotoğraf çektirdik hep birlikte.
İnsanlar günahlarıyla gömülürken ne güzel olabilirdi ki zaten hayatta? Üzmemek adına daha çok yaralarken birbirimizi... bir vazo bin yerinden kırıldığında...
İyi biri olmamak için çok çabaladım.
Ben iyi biri değilim belki ama adisyon tutulmayan o müstesna çay evlerinde hakkımız kalmasın diye bi' fazla ödemiş insanlarız. Sen yine de
"Seni üzeceğimi nasıl düşünürsün?"
 
- Gülan TOLAN / İstanbul / 6.12.2013 

25 Ekim 2013 Cuma

Kendisinden kaçanlara.

Kocası Leonard mektubu elinden düşürdüğünde nehrin suları ömrü boyunca yaşadığı korkuların üstünü çoktan örtmüştü.
Virginia ceplerine taşları doldurmadan 20 yıl önce;


       'Kendine ait bir oda' romanını yazarken "güzelim ekim ayı soluyor" demiş Virginia. 1929 senesinin sonbaharı, odanın içerisinde bir ileri bir geri yürürken, omuzları düşmüş, dalgın bakışlarıyla sigarasından aldığı her nefeste, kafasının içinde dönen konuşmalarla, Mary Beaton'un akıbetini düşünürken bulunduğu yerden tam 72 yıl sonra, 
   Ekim ayının son demlerinde onu okuyan döngüdeki Mrs. Dalloway'i düşünmüş müydü? bilinmez.. 
Ama ben onu düşünüyorum. 
Huzur ve sevgi içinde sıkışıp kalmaktansa Londra'nın soğuk, kaotik ve dayanılmaz gerçekliğinde yok olacağını bilerek; "hayattan kaçarak mutlu olamazsın" diyen bu tuhaf kadının mutluluğu bir türlü yakalayamadığı için kaçtığı hayatını sorguluyorum. 
Tam 72 sene sonra.. 
21. asrın başı, ortası ya da sonu değişen bir şey yok Virginia biz kadınlar hep aynıyız. Sorunlarla baş etme yöntemimiz farklı oluyor belki nehrin sularına değil de kapılarımızı kapıyoruz mesela, duvarların arasında sıkışıp kalıyoruz. 
Kendimizi daha çok hapsolmuş hissediyoruz.
Upuzun pencerelerimiz var ama perdeleri çekiyoruz sırf göz göze gelmemek için.
Beton binalardan bakınca dışarıya akan bir hayat var gibi görünüyor. Tıpkı senin otelin penceresinden Londra'ya baktığında gördüğün gibi. Halbuki oradan oraya yetişmek için koşturuyor insanlar. Bir sonraki, bir sonraki derken bitiyor Virgina 
ziyafetler, şık giyinimler, yüksek kahkahalar, bitiyor gece.. ve sonra maskeler dökülüyor yüzlerden duvarların arasında. Bunu görmemek için kapıyorlar gözlerini. Bir yerlerden bir yerlere yetişirken kendilerinden kaçıyor insanlar, ne acı!
"Dünya bir bütün ben dışındayım" dediğinde de otel odasının penceresinden gördüğün insanlardı muhakkak.
Zaman aksa da hep saatler, her zaman yıllar, 72 sene önce veya sonra her şey aynı. aynı korkular, aynı insanlar, kayboluşlar.
"hep yıllar, her zaman yıllar. Her zaman.. sevgi.
Her zaman saatler." dedi
 Ve nehrin sularına 60 yılı aşkın yaşamı böyle bıraktı Virginia, Virginia Woolf.

24 Eylül 2013 Salı

Birazdan yağmur yağacak.


Acı çektiğimi mi düşünüyorsunuz? doğru.
Çünkü kadın olmanın getirdiği ve gerektirdiği 5 temel farzdan birincisi: Acı.
Genelde böyleyiz. Seviyoruz.
Ve de ünlü şairlerin etkisinde "Olsun" diyoruz. "Ben seninle mutsuzluğa da varım."
Sen varsın evet. Sen varsın. Biliyorum sen kadınsın sen ordasın ama o yok. O hiç oraya gelmedi.
Bugün düşse yere.. ellerinle koşar kaldırırsın onu, boşlukta bıraktığı ellerinle.
ama sen düşsen, telefona uzanıp arayamazsın.
Olmaz çünkü.
Hayat bazılarımıza bu imkanı vermez.
Ama bir gün her şey yolundayken yani ona bakarsınız elini tutarsınız ve ne sevgisini görebilirsiniz ne de hissedebilirsiniz. Sizin sevginiz öyle çok sarmıştır ki seviyor zannetmişsinizdir aslında.
En acısı da bu zaten sen son mısrasını aklında tuttuğun bir şiir gibi severken, onun için hiçbir anlam ifade etmediğini görmek. Sevgi değildir ondaki sadece kaybetmemek.
İşte o zaman yolu hepimiz biliyoruz.
Çünkü herkesin kendi yolu, herkesin kendi hikayesi var. Ve başroller yan roller herkes bir yerlerde oyuncu.
Değiştiremediğinde değişmek zorunda kalırsın ama en önemlisi değişmemek için çaba sarf etmek, bunu unutmamalısın.
Birazdan yağmur yağacak. Yağsın.
Toprak bakire bir kadındır. Yağsın yağmur belki gözyaşlarımızı da döker toprağa. Siler gözlerimizi, gömer acılarımızı.
Yazıyı toplasan koskoca bir ama ediyor. Amadan önce söylediğim her şey anlamsız. Geriye kalanları okuduğunda ise yalnız başına yürünen o uzun, ıssız yolda buluyorsun kendini.
Ondan önce söylenen yaşanan hiçbir şeyin artık bi' anlamı yok.
Biz yazarız ardından şiirler, methiyeler, sevdalar kimsesiz sözler.. biz yazarız acılarımız her bir harfte metine dönüşür.
Biz yazarız çünkü kadınız ağıtlar hep dillerimizden dökülür.
Kadınız biz. Ya severiz ya daha da çok severiz.
Çünkü kadınız genelde bilmeden severiz.*

6 Eylül 2013 Cuma

İnsan ölümü de bekleyebilir.


Başa çıkmanın bir yolu olmalı, diyorum kendi kendime.
Tüm bu olanlarla baş etmenin bir yolu olmalı.
Bazen her şey üstüne gelir ve daha fazla dibe inemezsin. Tam bu anda ölmek istersin ama ölemezsin de.. İşte o zaman ölümden daha b.ktan şeyler olduğunu anlarsın hayatta.
Aynı şeyleri konuşmaktan da aynı temennileri dinlemekten de sıkıldım. Hiçbir şeyin düzeldiği yok. Acıların unutulduğu ve zamanın her şeyi düzelttiği falan da yok.
Unutmuyoruz, olanları unutmuyoruz, güzel günlerdi hepsi bunların hiçbirini unutmuyoruz.
Sadece umuyoruz. Unutmayı umuyoruz..
Güçlü olduğunu düşünenler yokmuş gibi yapıyor her gün ateşin tam ortasında yürürken.
Ben ise hayatlarına devam eden insanlardan ihtirasla nefret ediyorum.
Bir bar taburesinde sabaha kadar içip, içli şarkılar dinleyip. Gizli kapaklı yaşadığınız ne varsa her şeyi ulu orta kusup zaman geçirmeyi tercih ediyorum. O ihtiyardan hiçbir farkım kalmayana kadar...
Bir zamanlar meyhaneden çıkmayan bir ihtiyara,
"Neden şair oldun?" diye sorduğumda "Çünkü O, gitti.." diyerek cevap vermişti.
Şimdi anlıyorum.. her şey düzgün olsaydı yani tüm şartlar uygun olsaydı diyorum o zaman yazacak bir neden bulamayacaktım. Bunu ne o ihtiyar ne de ben istemeyiz.
Birkaç gün önce ezan okunuyordu -bu olağan bir şey-
ve ben şarap içiyordum. - bu da olağan bir şey.-
Ananem balkonun kenarından uzayıp giden yola bakıyordu. Göz göze geldik öyle uzun baktı ki bana insan ölümü de bekleyebilir dedim içimden.
İnsan ölümü de bekleyebilir, ölüler hariç.
Biri daha çıkıp her şeyin düzeleceğini söyleyecek olursa silahlanıp kendimle savaşacağım Tanrım beni affet.
Tanrım beni affet ben sadece kendimin kötü bir kopyasıyım.
Bir sabah insanlar uyanacaklar ve hayatlarına böcek olarak devam edecekler.
İşte o zaman bağıracağım arkalarından: "Samsa! Gregor Samsa!" diye.
Kafka okumanın bize kattığı en iyi şey gerçeğe olan mazoşistçe düşkünlüğümüz.*
Acı ama gerçek. Umutsuz ve umarsız ama gerçek. Korkutucu ama gerçek.
Bir yalana inanmaktan ya da bir gölgeyle beraber yürümekten daha iyidir gerçekler.
Daha önce de söyledim gibi
Bazı şeyleri bilmek gerekir.
Herkes her şeyi yazabilir.

31 Ağustos 2013 Cumartesi

Hangi dile çevirsek şimdi..

Ve Eylül geldi.
Benim bütün dengem bozuldu yeniden.
Zihnim kelimelerle dolu çok uzun zamandır. Kelimeler birbirinin üstünden atlayıp oyun oynuyorlar benimle.
Bunu anneme söylediğimde annem bana "yaz" dedi.
Annem Allah gibi kadın. Sene 500 küsür olsaydı "ikra" derdi.
Annem bana "yaz" dedi..
Zihnim Eylül'ünün 22'sine gitti.
Galata Kulesi'nin tepesindeydim. Defterimden bir sayfa kopardım
"Hangi dile çevirsek şimdi eksik kalıyor, Ah diyorum öyleyse Aah!"
...yazdım.
Sonra kağıdı bir turna kuşu yapıp İstanbul'a bıraktım.
Bedri Rahmi bilse hikayemi "Kız Kulesi'ne bıraktı" derdi. Bana sorsan belki biri bulursa okurdu. O kadar.
Hezarfen'i düşündükçe ayakları yere basan insanlardan nefret ettim.
Bağzı şeyleri bilmek gerekir.
Mesela bir yolda yürürken yalnız kalabilir insan. Yol hem yalnızlığı öğretir hem de büyütür seni. Kimileri geride kalır beklemek adına, kimileri de beraber yürür seninle.
Hayat üç duraktan ibaretse geçmiş uzun bir bekleyiştir. Geleceği anlamaya çalışmaksa yorucu.
Bazen sadece s.ktir etmek gerekir. boş vermek de diyebilirdim. Bu beni daha az edepsiz kılmaz ama.
Muhtemelen cehenneme gideceğim bu hayatta yapılmaması emredilen ne varsa yaptım. Tüm yanlış yolları yürüdüm mesela. Ve acıyı adabıyla çektim.
Hallacı Mansur beni görse, "Cehennem acı çektiğiniz yer değil, acı çektiğinizi kimsenin duymadığı yerdir." derdi.
Ben Hallacı Mansur'u görsem, "Çok fazla olmazsam seni bir kere öpebilir miyim?" derdim.
Yollar kadar önemliydi trenler.
Trenler oldukça yol da umut da aşk da var demekti çünkü.
Siz hiç açık tren kapısından sarktınız mı?
O kapıdan sarkmanın bir kez olsun rüzgara yüzünü vermeyen insanlar anlayamaz.
İtelediğiniz, nıç nıçladığınız o çocukların hayata karşı duruşudur aslında açık tren kapıları.
Bazen geriye dönüp bakarsınız. Peki ya neden ? Geçmişteki sizi görmek için mi bakarsınız ? yoksa geride kalanı mı merak edersiniz?
Bazen arayasınız gelir telefonu kapatırsınız, yazasınız gelir - vazgeçersiniz.
Çünkü beklemek de yürümek kadar önemlidir.
Annem çay koymuş ben gidiyorum geride kalanlara siz anlatırsınız.

20 Temmuz 2013 Cumartesi

İntiharik Özlem Aslında.

Hayatımın en soğuk telefon konuşmasaydı.
-"Ümit, intihar etti." dedi. "Cesedini bulmuşlar, bir ağaca asmış kendini."
Ne varsa bildiğim harf, hece, cümle unuttum, konuşamadım. Oturdum bilgisayarın başına "Ormanlık alanda sır intihar" diyordu gazeteler, "Tabyalarda kendini astı" , "Çanakkale'de ağaca asılı erkek cesedi bulundu" Ümit Can (25)..
Artık şaka olması ihtimali de kalmıyor. 25 oldun mu diye şaşırdım önce çeyrek asırlık ömrünü geride bıraktın.
Bu dünya bizim için değildi zaten arkadaşım bunu sen bana bir kez daha hatırlattın. Bir not bırakmamışsın ardında öyle yazıyor gazeteler halbuki çok güzel şiirler yazardın. Arayıp hepsine tek tek söylemek istedim, "Çok güzel şiirler yazardı, söyleyecek sözü vardı elbet ama kirli dünyanıza bakmaya utandı!" diye
Tahmin ettiğinden kalabalık oldu cenazen gerçi senin için bi' önemi yok artık bunun.
Kimseyle göz göze gelmedim sen öldükten sonra. Göz göze gelsem ağlardım.
Fotoğrafı hayal meyal hatırlarsın, okulda Şevval Sam konserindeydik. Ne çok eğlenmiştik. Aynı gece dedem öldü ve ben çok acı çektim. Şimdi bu fotoğrafa bakıyorum ve sen de yoksun, kırmızı saçlarım da belki ön koltukta oturan o tontiş teyzelerde yok.. Yaşam ve ölüm nasıl bir bağlantı içerisinde fark ettin mi arkadaşım? Yine de sana kızgınım oyunbozanlık ettin bir anlaşma vardı ve sen onu bozdun, gittin.


Mustafa Amca'da otururken küçük bir kağıda benim için "Red-dediyorum" diye yazmıştın;

"Reddediyorum ben reddediyorum

fısıltıları karanlığa karışıyordu

gerçekliğin id'e böylesine yakın olduğu o yerde

haykırışların en uç noktasında,

haykırışların fonetiği kaybettiği
düşlerin belkide her şeyi inkar ettiği o yerde
haykırışlar karanlığa karıştı; birer fısıltı halinde
ve reddetti kız ve "red" etti kız "red" etti saçlarını kız o küçücük elleriyle... "   - Ümit Can.


Tekrar okuyunca şiirini, bu hayatta red'deden sen oldun arkadaşım o küçücük ellerinle boynuna geçirirken ipi red'deden sen oldun bizim olmayan bu dünyayı. "Böyle bir dünyada var olmak istememeliyiz bence" dedin ve gittin. Gittiğin yer varsa şayet öyle bir yer gülümse oradan bizlere çünkü bu dünya nefes almak için çok dar.

14 Temmuz 2013 Pazar

Bir Cinayetin İlk Cümlesi.

Biri konuşsa kıyamet kopacak ve ben çığlığımca ağlayacağım. Biri konuşsun, konuşsun hemen biri, yoksa kendimi vuracağım.
Kendimi bi bıraksam sana varacağım.
Bir cinayetin ilk cümlesiydi: "Seni" / "Seviyorum" ve ben sırf bu yüzden öldüm.
Bir hikaye anlatacaktım size hepimiz hakkında.. Nasıl anlatacağımı bilemedim bende anlatmaya sonundan başladım. Çünkü hikayenin hüznü sonundadır. Öyle demişti tanıdığım bir adam. Ya öyle bir hikaye hiç yaşanmadı ya da ben hiç tanımadım öyle bir adamı.
Bir hikaye anlatacaktım sonu başlangıcıydı. Her şey yaşandı ve biz hiç tanışmadık. Her şey söylendi biz hiç konuşmadık.
Diyorum ya biri konuşsa kıyamet kopacak, ama o ben olmayacağım. Susuyorum olduğum yerde
Sus-Su-S..
Susmak bir çok şeydir aslında bakmayın yazılar yazdığımıza
Yalvarıyorum biri konuşsun hemen yoksa rüzgara karşı duracağım. Gökyüzü dökecek üzerime rahmetini bir ağaç gibi yeşereceğim. O zaman dağlar da yeşerecek şairi haklı çıkaracağız. Çünkü bir şair diyorsa şiirdir.
Ve bir şiir ancak haklı çıktığında güzeldir.
Söylediğiniz yalanlara inanmaya o kadar çok ihtiyacımız vardı ki.. siz söylemeseydiniz bile biz söylemişsiniz gibi yapacak ve bir zambak küçücük saksıda nasıl boy verirse öyle inanacaktık açmaya..
Bak diyorum konuşsun biri yoksa kıyameti ben koparacağım.
Gidilecek tüm yollar yürünmüş, söylenecek tüm sözler kusulmuş ve kazanılacak tüm savaşlar kaybedilmişse gönül rahatlığıyla yaşadım diyebilirsiniz. Tüm hayatınız boyunca sormanız gereken asıl soru:
Bir ihtimaliniz daha olsa o da ölmek mi derdiniz?
Bazen durup kendimle kendim ve hepimiz hakkında konuşuyorum kendimiz olmamak için. Diyorum ki bana: "S.kt.r et aşk zaten iki kişilik yalnızlıkmış."
Gülüyor ben bana, "Aşktan bi b.k anladığın yok." diyor.
Zoruma gidiyor oysa herkes kendince sever bir diğerini. Sahi öyle değil mi?
Kendimle kendim ve hepimiz hakkında konuşmak yersiz ve birazda edepsiz oluyor. Madem öyle
Diyorum ki şu biri konuşabilir mi artık yoksa ben İsrafil'in elinden sur'u alacağım.
Biraz uykum geldi biraz da itiraf edesim, hayır! katil ben değilim.
Aslında bu yazı yırtılmak için yazıldı çok da önemsemeyiniz. Ama yine de kara tahtaya beyaz tebeşirle yazıyorum, Önemseyenler (Altını çiz) : Sade ve sadece bekleyenler o da çarşamba günleri.
Kara tahtaya yazılanın aslını tüm çocuklar bilir: konuşanlar. - DUR!
Konuşanlar demişken, biri de çıkıp artık ko-nu-şa-bi-lir-miii!
Bir tek dileğim var o da mutlunutmayın, hatırlayın ve ezberleyin:
Bir cinayetin ilk cümlesiydi: "Seni" - "Seviyorum"
Ve ilk canı böyle aldı Azrail.


24 Mayıs 2013 Cuma

Ege Aydan'la kendisi ve Behzat Ç. hakkında konuştuk.

 Teşekkürlerimle..


Bugüne kadar rol aldığınız projeler içerisinde en çok benimsediğiniz ve oynamaktan keyif aldığınız karakter hangisidir?
Ne yalan söyleyeyim hepsine aynı özeni, sevgiyi gösteririm ama sonuncusu hep en sevdiğim kalır. Yerine yenisi gelince eskisi silinir.

Peki keşke bu rolde oynamasaydım dediğiniz bir karakter oldu mu?
Oyunculuğu sahne üstü ve kamera önü olarak ikiye ayırsak bu soruya derdim ki; tiyatroda böyle bir derdim hiç olmadı. Televizyon dizilerinde benzer roller gelince bazen böyle düşündüğüm olur zira bir dizinin gelecek bölümlerini asla bilemezsiniz. Ölenler dirilebilir, ana karakter ölebilir. Televizyon ticarettir. : )

Biz izleyiciler olarak doyamadık.. Behzat Ç.'nin artık sinemada devam edecek olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu kesinleşmiş bir şey değil. Sadece bir sinema filmi çekilecek ama her ay bir tane çekme projesi dünyada bir ilk olur ama bunun nedenleri mutlaka konuşulmalıdır.


Şevket Ç. ani tepkiler veren samimi bir karakter siz de yaşamınızda verdiğiniz tepkilerde Şevket Ç. ile benzerlik gördüğünüz oluyor mu?
 Bilmem belki zaman zaman oluyordur. Bütün roller oyuncunun dağarcığında bir yerde durur yeri geldikçe dökülür.


Bugüne kadar bir çok tiyatro oyununa yönetmenlik yapmış, film, dizi ve tiyatrolarda rol almış bunların yanı sıra bir de başarılarla dolu bir ressamlığınız var. Bunca başarıyı neye bağlıyorsunuz?
Mesleğim gereği çok sunum yapıyorum. Bunu da en iyi şekilde yapma eğitimini almışım. Başarılı olmak için sahneye çıkmam. Çünkü en iyisi olma çabasıdır bu ya da meşhur olmak için bu meslek seçilmez. Sanatçı, sporcu, politikacı mesleklerini iyi yaparlarsa ünlü olurlar zaten.


Ege Aydan olarak kendi hedeflediğiniz başarıya ulaştınız mı yoksa ilerde sanatın farklı alanlarında da Ege Aydan ismine rastlayacak mıyız?
Profesyonel olarak oyunculuk yapıyorum ve ressamım. Burada hep bir üst basamağa ulaşmak için çabaladım. Yeni bir dal için yorgun ve doyumluyum. Hobisel yaklaşımlarım zaten var. Hem plastik hem fonetik sanatlarla haşır neşirim. Bunlar birbirlerini etkiler yani heykelde yontarsın, çamurda yoğurursun ama ressamsındır.


Son olarak "Behzat Ç. Ankara Yanıyor" filmi için biz hayranlarınıza söylemek istediğiniz küçük sürprizler var mı?
Sürprizsiz sanat olmaz. Sürpriz söylendiğinde etkisi biter. : )

                                                                                                            - Gülan Tolan.   

19 Nisan 2013 Cuma

Görmezden geliniz.


Evleri 5. kattaydı. 
Oturdukları apartmanın karşısında mezarlık vardı. Her gün o mezarlığa bakıp, "Her nefis ölümü tadacaktır." yazısını tekrarladı, her sabah ve her gece. 
Bitmek bilmeyen yinelemelerle doluydu hayatı hep aynı sözde.
Her gün "Bu b.ktan hayatta bir gün daha onlar için" diyordu kendine. Kendi için değil mezarda yatanlar için yaşıyordu. 
Bir gün 22'sinde ölmüş olan Sezen için yaşıyordu. Şehrin sokaklarını alt üst ediyordu. Ertesi gün 83'ünde yitip giden Mustafa Amca için Samatya'dan Yedikule'ye yürüyordu.
Bir başka gün şair oluyordu kimsenin tanımadığı, evinde kendini iple tavana asan..
Her gece ölüyor ve her sabah bir başkası için doğuyordu..
Bir gün daha diyerek..
Kim kendi için yaşıyordu ki zaten bu hayatta yaşayanlar için değil ölüler için yaşıyordu.
Her nefes onlar içindi.
Ya yarın olmasa?
Kimsesi yoktu zaten, toprağın 7 gömülü tahtalı ölülerinden başka.
Neriman Teyze için saksıdaki çiçekleri suluyordu, evi güneş almıyordu ama inatla bakıyordu çiçeklerine..
Bir umudu yoktu, beklentisi hiç olmamıştı.
6 yaşında farketmişti, bu hayatta öğrenebilecek tek şey deftere çizilen paralel çizgilerdi.
Daha sonra verilen her bilgi gereksizdi.
Ve gereksiz onlarca şey bilirdi, doğal naftalin nasıl yapılır? kan lekesi nasıl çıkar? bir duvara açılan kurşun delikleri nasıl kapanır? 
İnsanların görmezden geldikleri insanlarla otururdu, çünkü o da görünmezdi.
Yanından geçerdi sevdiği adam, ruhuna değerdi de bir türlü fark etmezdi onu.
Yaraları vardı o daha doğmadan önce yüklenen bedenine.. yaraları olan insanları gider bulurdu.
Çünkü anlaşılmaz bir bağ vardır bu insanlar arasında. Kimse bilmese de görmese de bulurlar birbirlerini.. Birbirlerine verirler yaralarını. Anlamaz yaralanmamış olan onları.
Onlar birbirlerinin yaralarını sararlar, kapanmasa da..
Bir gün camı açtı mezarlığın üzerinde yazan o koca koca yazıyı bağırarak okudu..
Herkes için bir gün yaşamaya çalışmıştı kendi için atladı.
Evleri 5. kattaydı.
Ve bütün hayatı yere çakılana kadardı.

12 Nisan 2013 Cuma

Yalnız yalnızken ve geceleri okuyunuz.

Yalnız geceleri ve yalnızken ağlanabilinecek hatıralar vardır. Darma dağınıksınızdır. Kendi dağınıklığınızda vururlar sizi. 
Yok.. bu hayat böyle olmamalıydı. 
Tanrım bi' hakkım daha olabilir mi?
Böylesi çok yanlış oldu çünkü. Bunca yanlış arasında doğrularımın da bi anlamı kalmadı ki.
Tanrım lütfen bi şansı daha hakedecek kadar iyi bi insan olmadım mı?
Otobüste yaşlılara, hamilelere, sakatlara ve hatta gençlere yer verdim. Otobüse sırf yer vermek için bindim, yere hiç çöp atmadım, insanları sevdim, hayvanları ve doğayı daha çok sevdim.
Tanrım iyi bi' insan olmak için başka ne yapmam gerekir? Lütfen bir şeyler söyle çünkü şu an çok yalnızım.
Dağınıklığımın arasında kaybolmuştum, kendi dağınıklığımı seninkiyle birleştirdim önce etrafa saçılmış çamaşırları topladım. Sonra masamın üzerinde biriken notları, kitaplığımdan her yerde kalmış olan kitapları aldım raflarına koydum. Sen otur diye açtım orayı. 
Geldin içeri "Bi' arkadaşa bakıp çıkacaktım." dedin ve gittin.
Ne kadar anlamsız değil mi? 
Espri niteliği taşıyan bu söz bu yazıda hiç komik olmadı sen de farkettin mi?
Tanrım ağlamak üzereyim omzuna yaslansam olur mu?
Bir gün bi' adam "Ne kadar hızlı koşarsan o kadar çabuk yorulursun demişti" bana. O günden beri olduğum yerde duruyorum. Yürümek istendiriliyorduğum ama kıpırdamıyorum, odamın içinde kök salıyorum.
Annem bir bahçıvandı beni yanlışlıkla denize ekti. Hasat vakti toplayamadılar dalgaları. Deniz üstü köpürdü bunuda Cem Baba söyledi.
Tanrım, farkındaysan saçmalıyorum. Çok zaman harcadım beni cennetine alsan olur mu?
Çiçekli elbiseler giydim sırf beni görün diye. Ama siz çimlere basarak yürüyen bir toplumun çocuklarıydınız, unuttum. Diğer bir çok şey gibi bunu da unuttum. Hatırlamamak en iyi meziyetim.
Sadece yalnız yalnızken ve geceleri..
Söylediğim yalanlara inan çünkü bunlar tek doğrular. Bir gün eğer başa sarmak istersen hayatı bunu yapma en nihayetinde ortalama bir hayat yaşayacağız ve bittiğinde söylediğimiz tek cümle: "Hayat standart." 
Daha fazlası için uğraşmaya değmez inan bana çünkü bu sefer de yalan söylüyorum.
İntihar edersem cehenneme gideceğimi söylüyorlar bence bu da yalan ya da doğru daha önce intihar etmiş biriyle bu konuyu hiç konuşmadım. Konuşabilseydim Yavuz Çetin'le konuşmak isterdim. Ona sadece "Bi' dahakine beraber atlasak olur mu?" derdim.
Tanrım farkındayım bunlar bir delinin saçmalıkları zaten aklımın yerinde olduğunu düşünmüyorum. Bu bana soracağın sorularda bi' artı puan taşır mı? Tamam çok ileri gittim kabul ediyorum.
İyisi mi sen beni affet Tanrım sadece yalnız yalnızken ve geceleri..

8 Nisan 2013 Pazartesi

Uyku arasında söylenmiştir önemsemeyiniz.

Hani içerisinde rüyanın dersiniz ya kendi kendinize "bu gerçek değil, bu rüya, uyanmalıyım!" bugünlerde nefes aldığım her saniye bunu yaşıyorum, "uyanmalıyım!"
Sanki yaşadığım hayat bana ait değilmiş gibi, ben yoldan geçerken tutup kolumdan biri, "5 dakika yerime bakar mısın?" demiş gibi. Sohbetin seni sıktığı noktada gözlerinin boşlukta kaybolup gitmesi gibi.
Nasıl bir şey bilmem anlatamıyorum da belki..
Ben bi' seferinde ölmüştüm. 
Küllerimden doğmaya zorladılar beni bir anka kuşu gibi, beceremedim. Öldüğüm yerde ne zamandır bekliyorum, bilmiyorum. Düzenli olarak aynı saatte aynı yerde olmaya özen gösteriyorum. Dakikaları tutturamıyorum ama problem değil. Zaten beklediğim yerde beklentilerim gerçekleşseydi bu adil olmazdı.
Hem unutmayınız ki; bir gün biri karşınıza çıkıp size adaletten bahsedecek olursa tek yapmanız gereken onun beynini havaya uçurmak olacaktır. Çünkü bu dünyada adalet kelimesine yer yoktur baylar.
Geçenlerde canım çok sıkılıyordu ve onu aradım gelirken bira almasını söyledim. Ayık kafayla konuşulmayacak bazı gerçekler vardır. 
Ben ona aklımın ucundan geçen her şeyi anlatıyordum, en ince kıvrımına kadar, beynimin kıvrımlarını kelimelere karıştırıyordum, kelimeler o kıvrımlardan çıkıp onun kulaklarında birer uğultuya dönüşüyordu. Onca çok anlattım ki kelimeler bittiğinde ve anlatacak bir hikâyem kalmadığında bana baktı:
"Bi' bira daha içer misin?" dedi.
Benim bütün bu b.ktan hikayem bi' bira daha içmek içindi.
Kalktım ayağa olduğum yerden koşmaya başladım, koşarak ulaşılmayacak hiçbir yer yok ona da söyledim.
Bu hikâye hatırına madem koştum bi' bira daha içelim, giderken kapıyı kapatma ışıklar sönmesin. 

25 Mart 2013 Pazartesi

Beckett-tir-et.

Ne yazarsam yazayım sonunda hep susacağım. Belki de yazı yazmaya hep susarak başlayacağım.
Aranızdan en günahsızınızı seçip her şeyi ona yükleyeceğim sonra bırakıp yere avucumdaki kır çiçeklerini yürüdüğüm tüm yolları geri koşacağım.
Öyle hızlı koşacağım ki ciğerlerim parçalanacak, ciğerlerim parçalansın diye koşacağım.
Her insan kendi iyi sonunu bilir. Ama birçoğu yaşayamaz.
Eğer kendini şanslı hissediyorsan bu yazıyı okumaktan vazgeç. Devam ediyorsan bi sandalye çek çünkü kahve söyledim. Ve soğuk bir kahve isimsiz mezara benzer.
Bu kış üç büyük hata yaptım;
Cansever okudum, kırmızı bir atkı aldım ve saklanmış yalnızlığımı dağıtmak için çok uğraştım.
Tek ayağımın üzerinde 56 kere sıçrayabilirdim ilkinde düşmeseydim. Bu kış yaptıklarımı bilsen benden nefret ederdin. Kendini önemli sanma çünkü değilsin derdim.
Herkesi sevebilirdim bunu bana dedem öğretmişti, sonsuz sevgi ne demek ondan öğrenmiştim. Birini sevdim ve bir daha kim sevgiden bahsetse elim ta..? hayır. :) 
Artık biliyorsunuz altıpatlarım olsa ilk kafama sıkardım.
Ama bi' kere severseniz bu dünyada bir daha affı olmaz hiçbir şeyin.
Bütün Burçaklar bence de yalandır!
Dünyanın en güzel ihtimali nedir? diye sorsalar: bir zamanlarda olsa biriyle bir bağ kurdun mu seneler sonra bile o bağı tekrardan hissedebiliyorsun. derdim.
Bazen sadece bir yerlere ya da birilerine yetişmek için yaşadığınızı düşünüyorum ya da sırf konuşmak zorunda olduğunuzu düşündüğünüzü. Susmak nedir bilmiyorsunuz, konuşuyor, konuşuyor ve sürekli kendinizi izah ediyorsunuz.
Ben böyleyimdir. Ben aslında şöyleyimdirdirler bitmek bilmez zırvalıklar ve zırvalıklar.
Daha iyi arabalara binmek daha iyi evlerde oturmak daha güzel ve daha ve dahası için ömrünüzü tüketiyorsunuz. Nefes almadığınızı bile düşünüyorum bazen.
Tüm bunlara sahip olduğunuzda daha özgür olduğunuzu düşünüyorsunuz! Ne büyük yanılgı! Derste, işte, trafikte, bir sonraki treni ya da otobüsü kaçırmamak için koşarken, 5 dakika sonraki iş görüşmesinde, tek tip yaşamlarda, size yüklenmiş misyonları yerine getirerek özgürleşiyorsunuz.
Sahi
Sınırları çizilmiş bir dünyada ne kadar özgür olabilirsiniz?
Buna inanan tüm Burçaklar bir adım geri atsın!
Ne derler bilirsin, hayatın kullanım kılavuzu yoktu bizde denedik ve yenildik.. 
- olsun gene dene, gene yenil, daha iyi...!
Neyse..
Bence sen tüm sözlerimi Beckett-tir-et.
Çünkü her şey gibi bunun da bi' önemi yok.




12 Şubat 2013 Salı

Biri açık olsun.


Annapurna'nın tepesinde oturmuş insanları izliyorum. Ben de aralarındayım. Uyuyorum, uyanıyorum, giyiniyorum, makyaj yapıyorum kahkahalar atıyorum bi' görsen çok eğleniyorum, içiyorum, geceler uzuyor sonra tekrar sabah oluyor ve birbirinin peşi sıra uzayıp giden günler... bi' öncekinin bi' sonrakinden hiçbir farkı yok.
Sonra bi' ses fısıldıyor: "Bu hayat senin değil."
Yukarı bakıyorum ama bulutlar kaplamış dağın tepesini kendimi göremiyorum. 
- Sizce okyanus ne kadar derindir? + 5m'den fazla olduğuna bahse girerim.
Sıcak bir gündü muhtemelen yazdı. Masalar kurulmuştu ben denize bakıyordum ve bekliyordum, garson geldi gerekeni yaptım ve iki çay söyledim biri açık olsun, gülümsedim. Garson gülümsemedi. Zaten ne zaman biri açık desem, hep ben gülümsedim ama o çok eski bi' yerde kanamış olanlar kurşuna dizildi.
Ben bekledim sen gelmezdin diye bekliyordum..
Derken geldin.
Konuştuk.
Konuşur gibi yapmış da olabiliriz verilen bazı bilgiler vardı ve senin söylediğin hiçbir bilgi bana ulaşmadı.
Sen konuştun sen konuşurken garsondan altıpatlar istemeyi düşündüm kafanı dağıtmak için değil
Sana uzatıp silahı "beni vur" diyecektim. Ve emin ol fonda Ahmet Kaya "Beni onlara verme" diye devam edecekti. Sen şaşmış biraz ürkmüş ve üzülmüş gibi "yapamam" diyecektin.
Ah nasıl da kendinden emin!
"Yaptın" diyecektim ben de çünkü yaklaşık 5 dakika önce iki el ateş ettin ilki sıyırıp geçti. İkincisi ise tam kalbime-idi.
Beynimden vurmanı tercih ederdim çünkü kalbinden vuruldu mu yaşama ihtimali oluyor insanın ve inan bana hiç de kolay olmuyor." diyecektim.
Sen öylece bakacaktın, öyle anlamsız bakacaktın ki silah benim elimde olsaydı beynini dağıtacaktım.
derken..
Saate baktım "Kalkalım sen geç kaldın sanırım?" dedin. Olay benim geç kalmam değil senin koşarak uzaklaşmak istemendi.
Kalktık sonra iyi niyet emsali cümleler kurup karşılıklı ayrıldık ben yerime tekrar oturdum.
Garsonu çağırıp iki çay söyledim, gülümseyerek, "biri açık?" dedi.
Altıpatlarım olsa önce ona sonra kendime sıkardım.





10 Şubat 2013 Pazar

3,2,1

Sahne 1:
Işıklar yanar ve perde açılır.
...
Odanın içinde bir sağa bir sola döndüm. Tüm bu olanları düşündüm. Tanımadığım etten duvarlar oluşmuştu etrafımda hiçbiri kimdi? bilmiyorum. Kaçıp kurtulmak istedim aralarından çünkü hepimiz milyarlarca insanın olduğu bu gezegende yalnızdık ve Venüs hala tersi yönünde dönen tek gezegendi.
Bu yüzden erkekler Mars'tan kadınlar Venüs'ten geliyordu belki de ya da aşk bu yüzden Venüs demekti, her şeyin aksine döndüğü için.
Benim doğduğum gün -22 Eylül- o gün yaklaşık kırkbeşküsürbin insan gelmiş yeryüzüne ve neredeyse doksanküsürbin insan ölmüş ben hangisinin yerini aldım? onu da bilmiyorum.
Mezarlığa gittiğimde dolaşırım mezarları sırasıyla benim doğduğum gün ölen birine rastlayıp ondan özür dilemek için. Standart.Fm'de Susheela Raman "Raise Up" çalıyor bu bir tesadüf olmalı?

Müzik dinlemediğim zamanlarda sessizliği dinlerim. Çünkü sessizliğin anlattıklarını saatlerce konuşan birinden duyamazsınız.
Rusya'da doğudan batıya seyahat ederseniz, 7 saat kuşağını geçersiniz ve bir rivayete göre kara deliklerden geçebilirseniz boyutlar arası seyahat de edebilirsiniz. Bana gelince zaman makinem olsa 1969 yılına Woodstock festivaline gitmeyi isterim orada olabilmek için ömrümün geri kalanını feda edebilirim.
Dünyanın en hızlı büyüyen bitkisi Bambu'dur. Sivrisineklerin 47 tane dişi vardır. "Pi" sayısının bir milyarıncı rakamı 9'dur. Ve bir yılan 3 yıl uyuyabilir. Etten duvarlara gelince onları hayatıma dahil eden bendim ve ben izin verdiğim sürece oradalar. Bazılarınız cevabından korktuğu sorular soruyor. Gerçekleri duymak kolay değildir her zaman. Ama yine de dediği gibi Emrah Serbes'in "Yanlış yolda yürümek doğru yolda beklemekten iyidir." Bu yüzden daha fazla zaman kaybetmeyin ama işiniz yoksa gelin trafik lambalarıyla konuşalım, "Celal Beyler de burdalarmış" diyelim, sırasıyla karşıya geçelim.
...
Işıklar söner ve perde kapanır.


8 Şubat 2013 Cuma

Çaya da geliniz.

Yalnızlık taşıyabileceğinden daha ağırdır insanın. Genelde büyük gelir âdemoğluna. 
Cezaevinin iki kişilik hücresinde tavan ve duvarlar çökerken üstüne yalnızdır insan, düşünceden ibaret. Birbirinden iyi kitaplar okursun ve inan bana hepsinin söylediği tek bir gerçek vardır; insan yalnızdır. 
Yol hakkında söylenen her şey yalandır. 
Ne dediğimi anlayabiliyor musunuz? 
Ben de kendimi anlayamıyorum çoğu zaman. Gerçekten, önemli değil. Ben bi' çay koyayım madem.
Bazen kendinizi trafik sıkışıklığında kalmış milim oynayamayan bi' insan gibi hissettiğiniz oluyor mu? ya da bi' gişe memurunun kabinine çöken hüznün yerleşkesini yaşadığınız? Kamu morgunda kalmış canlı bir beden gibiyiz belki de hepimiz. Evet yanlış duymadınız hepimiz. Afrika da dahil! 
Ne yaşadığımız belli ne de öldüğümüz. Ölü bedenlerin içinde sadece nefes alıyoruz ve veriyoruz. 
Nefes al ve nefes ver. Aslında tüm mesele bu romantik Şekspir.
Ölüm üzerine ne çok konuşuyoruz değil mi? 
Çünkü kim ne derse desin bu mühim meselede İsmet Özel haklı, yaşamak umrumuzdadır. Tüm masal ve mavallar yalandır.
Geçiyordunuz ve hayal kırıklığıma uğradınız ama dediğim gibi bi' gün çaya da geliniz.